28 Aralık 2017 Perşembe

Antep teki asalaklar

Antep kurtulmamış,
Nakşibendi şeyhleri İngilizleri davet etmiş. Zaten Osmanlı da tarikatlar tarafından yönetiliyormuş.
Sonra Antep i İngilizler Fransızlara vermiş.
Fransız esirlerine günde 4 koyun kesiliyormuş. Ve bunu övünerek anlatıyor.Anlatırken batının uşağı olduğunu öyle bir belli ediyor ki!
Mücadele olmamışsa bu esirler neden?
Ama eleman esirlere utanmasa “beylerimiz”diye hitap edecek!
Kurtuluş,Mücadele hikaye,
Fransızlar antlaşmaya göre bırakıp gitmiş,beyaz çapıtı bile minareye Antep liler asmış !
mecburen de öğrencilere yıllardır “antep”kendini kurtardı denilmiş miş miş.
Kuvai Milliye diyor ama Milletin Gücüne hakaret ediyor.
Eleman ,Padişahlara ismiyle hitap edip,Düşman askerine “komutan”diyor !!!Düşman askerinin karısına “hanım”diyor.
Tıpkı Mevhibe nin Venizelos un koluna girdiği gibi !!!
Şahinbey in atını alıp kaçan kendini kurtarmış,Atsız kalan Şahinbey imiz boş yere ölmüş!!!
Müdahele ettim,,,
Ağızlarındaki baklayı hatta içlerindeki kini dile geldi.
Güya misafirler ya ,dineletecekler.
Padişahlar uçkur düşkünüymüş.
Ülke ne zaman “sağ”görüş tarafından yönetilse yoldan çıkıyormuş.
Ama Mustafa Kemal ülkeyi kurtarmış..
Böyle diyor ki ,kamuflaj olsun.
Çüüüüşşşşş.
Ve
Daha bunlar “Kalpak”takıp “kutnu yelek””şalvar”giymişler!
Bir de molla Mehmet Karayılan ın torunuymuş.
Ama “Molla” ne bilmiyorlar!!!
Bu gibiler daha imitasyon “Gazi”madalyasını döşlerine takıp ,korteje bile katılıyorlar.
Dert ye kürküm ye!
ve protokolde yer!!!
Dikkat edin !!!
İlgi ile Elhamdilullah dinledim
Bilgi ile Elhamdilullah karşıladım
Tarih ile Elhamdilullah gururla sıraladım,sıraladım,sıraladık
Müsamere kostümlerini değiştirdiler
İman ile Elhamdilullah gönderdik
Mızrak çuvala sığmıyor artık.
Azgın azınlığın hükmü bitmiştir artık
Şimdi anladınız mı
Lozan ı neden savunuyorlar.
Şimdi anladınız mı Chester,Marshall,Trumanı,İMF,ve söz verilmiş antlaşmaları.
Ağızlarındaki bakla şuuu,
“Sizler ne zaman gelseniz Batıya mahçup oluyoruz,hatta Shopen gitti ,ITRİ geldi,,,”
Özellikle son günlerde CHP liler, yani ittihak ve terakki devamlarının da benzeri konularda edepsizlik ahlaksızlık yapmaları da bu gibi konuları da eklediğimizde ,
nasıl bir “satılmışlığın”göstergesidir görün.
Çıldıracaklar,
hata yapıyorlar,
daha da yapacaklar.
La Galibe illAllah!!!

Devşirme Haçlı Cumhuriyeti

610 yılında ilk vahiy nazil oldu,
622 yılında ilk Müslüman Devleti kuruldu
Ve Türklerin İslam ile şereflenmesi 751 yılı Talas Savaşı.
141 yılda neler olduğu,Cahiliye döneminden sonra İslam ile şereflenen Müslümanların ne medeniyetler kurduğu sayfalara sığmaz.
610 yılından önce de TÜRKLERİN devşirilmiş hristiyanlığa museviliğe bakış açıları da malumdur ki , Eğer aşağıdaki paragrafın doğruluğu olsa tarihte Hrsitiyan bir TÜRK devleti de olmalı idi...Hun İmparatorluğu , akabinde Göktürk ler dahi Hristiyanlığı benimsememişlerdi...
Aşağıdaki paragrafı kimin ve neden yazdığını belirtmeye gerek bile duymuyorum.Ve o nun devamlarının fikir ve zikirlerini ne amaçla devam ettirdikleri de aşikardır.
Aşağıdaki paragrafla , İslam sancağını taşıyan ecdadımız ve Türk devletleri aşağılanmakta,kabul edilmemekte,ve doğal olarak ;751 yılından sonraki hiç bir TÜRK DEVLETİ ve İMPARATORLUĞUNU kabul etmemekle birlikte , 610 yılı öncesindeki TÜRK devletlerini de Hristiyanlaşmadıkları için benimsemezler....
Çünkü onlar için kimisine göre zulüm "751"yılında, kimine göre "1071" yılında , kimine göre "1299" yılında ,kimine "1453" yılında başlamıştır.
Çünkü "İSLAM SANCAĞI" taşınmaktadır.
Örneğin;
-Uygur Kağanlığı: 745-1368
- Karahanlı Devleti: 840-1212
- Gazne Devleti: 962-1183
- Büyük Selçuklu Devleti: 1040-1157
- Harezmşahlar Devleti: 1097-1231
- Altın Ordu Devleti: 1236-1502
- Timur İmparatorluğu: 1368-1501
- Babür İmparatorluğu: 1526-1858
- Osmanlı İmparatorluğu: 1299-1922
..............................................................
Ve düşüncesi bu paragraftaki gibi olanlar HRİSTİYAN dahi olamazlar,
İttihadi Osmani den İttihak ve Terakki ye ,Tanzimattan Meşrutiyete , ve Kemalizm
Şimdi de günümüze uyarlayın ....
gelelim paragrafa;
"""Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların ve sâirenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin millî rabıtalarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu Arap fikri, Ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammed’in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasretmeğe mecburdular. Bununla beraber, Allah’a kendi millî lisanında değil, Allah’ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe Allah’a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk milleti birçok asırlar ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kur'ân'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince karışık, cahil hocalar ağzıyla ateş ve azap ile müthiş bir muamma halinde kalan dini hırs ve siyasetlerine âlet ittihaz ettiler. Bir taraftan Arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan Avrupa'da Allah kelimesinin îlâsı (yüceltilmesi) parolası altında Hıristiyan milletlerini idareleri altına geçirdiler"""

12 Aralık 2017 Salı

Cennet ve Cinsellik

İnsanoğlu neden cennet denilince cinselliği düşünür ?
Erkek ise Huri , Kadın ise Gılman cinsel tatmin objesi olarak , hem de Dünya da iken düşünülür..
Acaba neler yapacağız ? Tövbe estağfirullah !!!
Enteresan bir konu da  ; Cennet ve sonsuz hayatla ilgili sorulan soruların %90 ı ; cinsiyet var mı , Cinsellik var mı ? Kalan % 10 u da “sakız orucu bozar mı?” soruları J
Yahu bu sorular bile konunun maalesef Dünya da da Allah ın bize emretkkilerini yapmadığımız anlamına gelmiyor mu ?
Cennetteki insanların hoşuna gidecek birçok nimetin gerçek vasıflarını hiç kimsenin bilmediğini söyleyen 32-Secde-17 ayeti, bu konuda özettir.
Makul ve mantık olarak ta İnsan aklı sadece yaşadığı yer olan Dünya ya bakar
.İşte bu bakışla da Ahirette de Dünya zevklerinin Ahirette de devam edeceği algısı oluşur ,Devam edecekse o zaman neden sonsuz ve ebedi hayat olan Ahiret hayatı var ?
İnsanoğlu yaradılışı gereği yer,içer,boşaltır,cinsel zevk ve üremek için de ilişkiye girer…Dünya da bunların birinin bile olmaması yaşamasının önünde engeldir…Ama ahirette de bunlar olacakmış gibi düşünmek beynin insana hükmetmesidir…
Düşünün ; Motosikleti çok seven birisi olarak , Acaba Ahirette motosiklete binebilecek miyiz? Diye sorarsam ne olur ?
Konu yine Dünyada yaşadığımız ya da yaşamak istediğimiz zevklerle dolu…
Örneğin çok eşlilik ; zaten anlam ve ehemmiyetine yeteri önem verilmezken , Bir Kuran da şu yazıyor bu var diye işine geldiği gibi davranmak ile Cenneti hak etmiş mi oluyoruz;
Örneğin ,Erkek Nisa suresini örnek gösterip “birer ikişer üçer dörder alınız” diyor ,Peygamber efendimiz de bunu yapmıştır diye kamufle olmak istiyorlar..
Ey İnsanlar! … (Nisa-1), yetimlere mallarını verin, temiz (helal) olan ile pis (haram) olanı değiştirmeyin, onların mallarını mallarınıza dâhil ederek yemeyin… (Nisa-2). Ve eğer yetimler[in malları] konusunda uygun davranamamaktan korktu iseniz;o halde gönlünüze hoş gelen o [yetimlerin] kadınlar[ın]dan ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın. Bu kez de eğer [kadınlar arasında] adaletli davranamamaktan korktu iseniz, o halde bir kişiyi [nikahlayın] veyahut da [hâlihazırda] yeminlerinizin sahip olduğu ile [kalın] …(Nisa-3). … eğer yetimlerin kendilerinde olgunluk yaşını görürseniz, o taktirde mallarını onlara teslim edin.
Açıklaması verilen ayetlerde ; konuyu işine,nefsine uyan ayete çevirmek kadar tehlikeli bir durum var mıdır ?
1-Nikah, amacı illa ki cinsel birliktelikle sonuçlanması gereken bir kavram olmayıp kelime anlamıyla da anlaşma/bağ kurma demektir. Rasulullah’ın bir çok bayanla nikahının, yani karşılıklı antlaşmasının bir nedeni de bu minvalde, kadın müminlere rahat bir şekilde tebliğde bulunabilecek, İslama dayalı yaşam sistemini anlatacak bayanları yetiştirmek maksatlı idi.ve o çağlarda, bir yetimin korunmasının en iyi yollarından biri, onu ve onu gözeten bayanı maddi olarak da koruyacak olan bir erkek ile sözleştirme (nikah) hususu idi. Çünkü aksi halde niçin yardım ettiği konusunda günümüzde de olduğu gibi “aralarında ne var” konusunun engellenmesi içindi.Günümüzde yetimlerin korunması için nikaha artık lüzum olmadığından diğer alternatif yöntemlerin değerlendirilmesi gerekiyor.
Yani Ayeti Kerime de : Öncelikli olarak yetimlerin malları korunacak. Eğer bu hukuka uygun bir şekilde sağlanabiliyorsa bir sonraki nikahlama seçeneğine gerek kalmayacak.Sıkıntı çıkabileceği endişesi var ise; bekar veya evli erkekler güçleri nisbetince bir veya bir kaç yetim annesi nikahlayacak ve yetimleri hem evladı gibi yetiştirecek, hem de onların mallarını olgunluk çağlarına gelene kadar koruması altında tutup saklayacak diyor…ve döneme uygun olarak
En önemlisi ;
(Nisa-129) gereği adaletli davranamama endişesi olanlar var ise, bekar erkekler sadece tek bir kişiyle nikahlanacak, evli olanlar ise halihazırda nikahlı oldukları ile kalacaklar ve en azından öncelikli seçenek üzerinden yetimlerin mallarını korumaya yardımcı olacaklar. Görüleceği üzere, evli erkeklerin -eşlerinin rızası olsa bile- yeni bir eş alma gibi bir duruma ruhsat verilmesi söz konusu değil. Çünkü evlenilen  bayanların hepsi bir yetimi bakmakla mükellef olan bireyler.
Hadi bu da anlaşılmadı diyelim ; Adaletli davranacaksanız, eşit bir şekilde soyut ve somut olarak bir nebze olsun fark gözetmeyecekseniz diyen bir ayete bir bakın ; mümkün mü ? değil .. o zaman tek eş !!!
Dünyada gözü dışarda olan, harama bakan (haramı ifa etmemiş ise düşünmesi bile Haram değil mi) Cenneti ne şekilde düşünüyor ? , Cennete gitmeyi nasıl düşünebiliyor..
Azıcık yanarım , sonunda zaten Müslümanım , Elbet Cennete gideceğim gibi bir komedi de olabilir mi hiç ?


Kuran’da, cennetteki nimetlerin gerçek vasıflarını kimsenin tam olarak bilemeyeceği belirtildiğine göre, Kuran’ın bu nimetleri anlatmasının tek yolu “benzetmelerle anlatım” (teşbih) yapmaktır (3-Ali İmran Suresi-7. ayet Kuran’da “benzetmeli anlatım”ın  Diğer yandan Kuran’dan, ahirette, dünyadan daha çok nimetin, büyük bir saltanatın (76-İnsan Suresi-20) olduğunu öğreniyoruz;
Arapça’da, başka birçok dilde olduğu gibi, erkek-kadın karışık topluluklara ve sırf erkeklerden oluşan topluluklara kullanılan fiiller ortaktır.Örneğin  “huri” kelimesinin Arapçada dişi veya erkek bir kelime olmadığıdır. Bu kelime “gözünün beyazı bembeyaz, tertemiz, güzel” gibi anlamlara gelmektedir. Kuran’da hurilerin insanlarla “eşleştirileceği” (zevvecnahum) ifade edilmektedir (Bakınız: 44-Duhan Suresi-54, 52-Tur Suresi-20); fakat bu eşleştirmede cinsellik olduğu şeklinde bir beyan yoktur. Nitekim Kuran’da nefislerin eşleştirilmesi için (Bakınız: 81-Tekvir Suresi-7), ahirette insanların gruplar şeklinde birleştirilmesi için (Bakınız: 56-Vakıa Suresi-7) de aynı kelime (zevc) geçmekte, fakat buradaki “eş, grup olma” anlamındaki “zevc” kelimesinden kimse cinsel ilişkili bir eşleştirmeyi anlamamaktadır.
Ama olur mu ? cinsellik olmazsa ne yaparlar !!
Dünya da nasıl ki , FAİZ kelimesine haram , MURABAHA ya Helal diyen bir inanış varsa , aynı şekilde kelimeleri Dünya zevkleri ve işlerine geldiği gibi çeviren TEFSİR cilerde de sorun var
Peki niteliği bilinmeyen bir varlığın insanlarla buluşturulmasından ne hakla kesin şekilde cinsellik anlamını, hem de sadece erkekler için çıkarmaktayız, üstelik kelimenin kendisi bir dişi kelime bile değilken? Cennet nimetleri, bu dünyada yapılan iyiliklerin ve Allah’ın hem erkeklere hem kadınlara rahmetinin bir sonucuyken, bu şekilde bir tefsirin, erkek merkezli ve Arap zihniyeti merkezli bir tefsir anlayışından kaynaklanmaktadır.
Enteresan bir konuyu da araya katmadan edemeyeceğim ;
Israr ile Ahiret hayatında cinsellik, şu kadar huri , 40-70 lik güçten bahsedenler;
*Amel defterleri sağdan verilecek mi?
*Cenneti hak edecekler mi?
*Cennette bile seks düşünüyorsa, Dünya da da maalesef aklı fikri bu yönde ve kesin işi kitabına uydurarak evliyse eşini aldatıyordur …E zina haram değil mi? Ama imam nikahı adı altında eş alıyorsa diye bir soru gelebilir ? Kural isnat edip kendi zevki için helalmş gibi inanması da kötü bir ameldir..
 Kuran’da bahsedilen hurilerin, cennete girecek insanların arkadaşları veya hizmetçileri veya rehberleri gibi bir vazifeleri olabileceğini de düşünmek pekala mümkünken, neden onların “cinsel partner” olduğunda ısrar edilmektedir?
Allah isteseydi, Kuran’da cinsellik için kullanılan “lamese” gibi kelimelerle, hurilerle cinselliğin olacağını açık bir şekilde beyan edebilirdi; böylesi açık bir beyan yokken, cenneti daha çok erkekler için hazırlanmış bir alan gibi gösteren ve insanlara (sadece kadınlara veya sadece erkeklere değil) yaptıklarının karşılığının verileceğini söyleyen Kuran ayetlerinin ruhuna ters bu anlayışı reddetmeli, Kuran’da anlatılmayan detayları “bilmiyoruz” demeyi bilmeliyiz.
55-Rahman Suresi-56. ve 74. ayetlerde, daha önce insanların ve cinlerin onlara dokunmadıkları, temas etmedikleri geçmektedir (Lem yatmishunne insun kablehum ve lâ cânn). Fakat Kuran’da başka hiçbir yerde, bu ayette “yatmishunne” ifadesiyle belirtilen “temas, dokunma” cinsel ilişki için kullanılmamış; “lamese” (5-Maide Suresi-6), “eta” (2-Bakara Suresi-222), “messe” (2-Bakara Suresi236, 237), “başera” (2-Bakara Suresi-187) tipi fiiller cinsel ilişki için kullanılmıştır. O zaman Rahman Suresi 56 ve 74’ten “kimsenin önceden sahip olmaması, kimsenin dokunmamış bile olması” gibi bir anlamı anlamak daha doğru değil midir? Burada açıkça cinselliği ifade eden bir anlam yoktur. Üstelik eğer bu ayetlere bazılarının yaptığı gibi “insanların ve cinlerin hurilerin bakireliğini önceden bozmadığı” gibi bir anlam verilirse, insanlarla cinlerin aynı tip bir varlıkla cinsel ilişkiye girebilme ihtimalini düşünmek gibi bir zorluk da ortaya çıkmaktadır.
56-Vakıa Suresi-36. ayetine ise “o hurileri bakireler kıldık” anlamı verilmiştir. Oysa ayette “huri” diye bir ifade yoktur. Önceki ayetlerde birçok cennet nimetlerinden bahsedildikten sonra 34. ayette “yükseltilmiş oturma alanlarından” bahsedilir, 35. ayette “onların yeni bir şekilde oluşturulduğundan” bahsedilir, 36. ayette geçen “ve cealna hunne ebkaran” ifadesini o zaman “daha önce onları hiç kimse kullanmamıştır” şeklinde çevirmek daha uygundur. “Onları” ifadesini ise ayette ve ayetin yakınlarında bir yerde hiç olmayan “huri” ifadesine yollamak yerine, ayetin en yakınında, 34. ayette bahsedilen “oturma alanlarına” (furuşin) göndermek dilbilim açısından en uygunudur. 37. ayette geçen “Uruben etraba” ifadesini ise “uruben” kelimesini “kusursuz”, “etraba” kelimesini ise “uyumlu, denk” olarak yani “kusursuz, uyumlu” şeklinde çevirmek uygun olacaktır.
Yine tekrar ediyorum ; Ahiret hayatı ile Dünya hayatını kıyaslamak ,Allah rızası için hayırlı amel işleyenlerin işi olamaz..Ne Kuran bunu kabul eder, Ne de Sünnet…ki CENNET ÜL ALA yı garanti gibi görmek te bir şirk değil midir ? Hem dünya hem de ahiret hayatı için Allah için ne yaptın ?
İnsan en fazla 7 sn ye denk gelip , ancak saatlerce anlatabileceği Rüyasını bile çözememiş iken , Cenneti cinsellik fantezileri ile süslemesi de ayrı bir ironidir..
Huriler Kuran’da “inci”ye (56-Vakıa Suresi-23) benzetilmektedir. Bu benzetmeyi bile bir cinsel ima olarak değerlendirenler olmuştur. Oysa Kuran’da ahiretteki çocuklardan (vildan) bahsedilirken bunlar da inciye benzetilmektedir (76-İnsan Suresi-19). Kuran’da “vildan” ifadesinin “çocuklar” anlamında kullanıldığı 4-Nisa Suresi-75, 98, 127. ve 73-Müzemmil Suresi-17. ayetlerden de anlaşılmaktadır. Herhalde çocuklar için “inci” benzetmesi var diye çocuklarla cinsel ilişkiye girildiğini düşünebilecek kimse yoktur! Aynı şekilde Kuran’daki “genç” anlamına gelen “gılman” için de 52-Tur Suresi-24’te “inci” benzetmesi yapılmaktadır; fakat bundan da cinsellik anlamı çıkarılmamıştır. Peki o zaman huriler için böylesi tanımlamalar olmasından hareketle hangi hakla bu ifadenin kesin bir şekilde cinselliği kastettiğini söyleyebiliriz? (55-Rahman Suresi—58. ayetteki “yakut” ve “mercan” benzetmeleri de bu çerçevede düşünülmelidir.)
78-Nebe Suresi-33. ayetteki Arapça “kevaıbe etraben” ifadesine birçok Türkçe mealde “göğüsleri yeni tomurcuklanmış yaşıt kızlar” anlamı verilmiştir, hatta bazıları “dilberler” diye bile çeviriye ilave yapmıştır. Burada “etraben” ifadesi “uyumlu, denk” anlamına gelmektedir; “kevaıbe” kelimesi ise “göğüsleri yeni tomurcuklanmış (dilber) kızlar” olarak çevrilmiştir. Oysa ayette ne “dilber” vardır, ne “göğüs” vardır, ne de “tomurcuklanma” vardır. Öncelikle şunu belirtelim Arapça’da “kevaıbe” kelimesinin de “etrab” kelimesinin de dişili erkeği aynıdır; yani bu kelimeler dişilik ifade etmemektedir.
“kevaıbe” kelimesine, anlam yüklenmeye çalışılıyorsa , bu kelimenin anlamlarından olan “kaliteli, değerli” anlamlarının verilmemesi bu açıklamanın noktasıdır aslında..Yani akıl fikir hep aynı yerde
 (32. ayet) belirtilen “bahçeler, üzüm bağlarının” veya genel olarak cennet nimetlerinin “kaliteli ve (insanların kullanımına) uygun” olduğu bu ayetten anlaşılır. Eğer bazılarının verdiği anlam olan “genç” anlamı bu ayete verilirse; “erkeklerde bıyıkların terlemesi” ve “kızlarda göğüslerin tomurcuklanması” gençlik alametidir, fakat genç erkeği belirtmek için çeviride genç erkeğin alameti üzerinden “bıyıkları yeni terlemiş” diye çevirirseniz kimse bundan bir cinsel içerik anlamayacakken, genç kızlığın alameti alan “göğüsleri yeni tomurcuklanmış” ifadesiyle çevirirseniz nasıl cinsel çağrışımlar yapacağı açıktır. (Bu tarz çevirileri ateistlerin ve İslam düşmanlarının nasıl istismar ettiğini hatırlayalım.) Dişil bir yapısı olmayan “kevaıbe” kelimesinin, bu ayette “genç kız” olarak çevrilmesi yerine -Okuyan’n yaptığı gibi- “kaliteli, değerli” anlamında alınmasını daha uygun buluyorum ama bu kelimeyi “genç kız” anlamında alanların da, hiç olmazsa, bu kelimeyi bu temel anlamıyla “yaşıt gençler” veya “yaşıt genç kızlar” şeklinde çevirmesi ve ayetin ne öncesiyle ne sonrasıyla ne mantıkla bağdaşmayacak şekilde bu cinsel içerikli çağrışımı yapmamaları gerekirdi.
Tevbe Suresi-72. ayette dendiği gibi Allah’ın rızasının tüm Cennet nimetlerinin üstünde olduğunu da hep aklımızda tutmalıyız.


10 Kasım 2017 Cuma

Türkiye dünyada söz sahibi ülke haline geldi

Türkiye dünyada söz sahibi bir ülke haline geldi.
Müreffeh ve muassır medeniyetler seviyesine gelmek için de var gücü ile çabalıyor.Dev Projeleri bir kenara bırakalım ,
pek dikkate alınmayan ama aslında her biri dev proje olan "yazmakla bitmeyecek" gelişim hedeflerinden birine dahi olumlu diyemeyen CHP ve avanelerinin derdi ne ola ki ?
birkaçı ;
-Görme engelliler için gönüllüler tarafından okunan kitap hizmeti
CHP : bizim iktidarımızda görme engelli olmayacak
-Evde sağlık hizmeti dönemi
CHP : hem hastane yapacaksın hem de evde sağlık hizmeti vereceksin, bu israftır
-Özürlüler Yasası ile birlikte engelli öğrenciler ücretsiz olarak okullara taşımaya başlandı. Eğitim gören engelli sayısı tam 10 kat arttı
CHP : ne fayda verebilirler ki ?
-Kök hücre, gen tedavisi, ilaç araştırmaları, uzaktan teşhise ilişkin altyapı gelişimi gibi alanlarda Ar-Ge çalışmaları.
CHP : Sendika var mı ?
-140 binden fazla tarihi yazılı eser özel muhafaza alanlarında koruma altına alındı
CHP : biz zamanında satmıştık
-70 milyon liradan fazla yatırımla koruma altına alınan taşınmaz Kültür Varlıkları.
CHP : bu verilen paralarla ne kadar heykel yapılırdı ,
-57 iken yüzlü rakamların üzerine çıkan Arkeolojik Kazı Çalışmaları ve ekipleri.
CHP : hükümet eşip duruyor
-Türk turizm gelirlerinin % 170’den fazla artması.
CHP : güvenli değil gelmeyin
-2019'a kadar en az bir limanın, dünyanın en büyük 10 limanı arasında yer alması için çalışmalar
CHP : Gemi trafiği artacak,kazalar olacak
-Hayata geçirilen YARDOP projesi ile ormanlar daha güvenli ve daha yeşil.
CHP : Bungalow yerleri için alan ayrılmalı
-Su ürünleri üretiminde AB'ye üye ülkeler arasında gelinen 3'üncülüğü, 1'inciliğe taşıyacağız
CHP : Su ürünü derken biz büst batırıp su turizmi yapıyoruz
-Dünyanın en yüksek üçüncü barajı Artvin Yusufeli Barajı kuruldu.
CHP : Artvin de dünyanın en büyük Atatürk heykelinin yanında hiç bir şey
-2400’den fazla yeni su tesisi kuruldu.
CHP : biz hiç birinde jet ski göremedik
-Savunma Sanayii Müsteşarlığı’na bağlı Siber Suçlarla Mücadele Birimi kuruldu.
CHP : beceremezsiniz,boşa
-2002 sonunda 36 milyar dolardan alıp küresel kriz öncesi 132 milyar dolara yükselen ihracat, 2023'te 500 milyar dolara çıkarılacak.
CHP : Engellemek için OHAL kalkmalı,meydanlara çıkılmalı
-Türkiye'de yürütülen ve yürütülecek tüm uzay faaliyetlerinde merkezi politika belirlenmesi ve koordinasyon ile uluslararası temsil yapısı geliştirilecek
Uydularımızın yerli üretimi için Uydu Montaj, Entegrasyon ve Test Merkezi (UMET) faaliyete geçirilecek. Bu alanda uzman personel yetiştirilecek ve üniversitelerde araştırma merkezleri kurulacak
CHP : Türkiye ve uzay 
-Başta İstanbul-Kars-tiflis-Bakü olmak üzere Kavkaz-Samsun-Basra, Güneydoğu Asya, İstanbul-Basra, İstanbul-Halep-Kuzey Afrika gibi ülkemizi demiryolu ile bölge ülkelerine bağlayacak yeni koridor ve bağlantılarının oluşumuna yönelik projelere öncelik verilecek.
CHP : Ne gerek var
-Yüksek Hızlı Demiryolu Hattı uzunluğu 2019'a kadar 6.500 km'ye 2023'te ise 10.000 km'ye çıkarılacak.
CHP : Hikâye
-Nükleer enerji santralları kurma sürecimiz devam ediyor. 2023 yılına kadar 2 nükleer santralı hayata geçireceğiz, birinin inşaatına başlayacağız ve ithal bağımlılığımızı azaltmış olacağız.
CHP : Nükleer felakettir, bakmayın gelişmiş ülkelerdeki santral sayısına
-Rüzgar enerjisine dayalı üretim kapasitemizi 2023'te bin megawatt'tan 20 bin megawatt'a çıkaracağız
CHP : Rüzgâr ile elektrik mi olur
-Antartika ya üs kurduk
CHP : bu soğukta yazık değil mi oraya giden yurttaşlara

bir dakikalık nankörler

Bu sözleri telafuz ettiğinde soyadı kanunu henüz çıkmadığından,M.Kemal diye başlamak daha doğru olacaktır.
Eğer M.Kemal bu sözleri sarf etmiş ise ,
“Efendiler; Tarihimizi dolduran zaferler, yahut izmihlallerin kaffesi ahval-i iktisadiyemizle münasebettar ve alakadardır. Yeni Türkiye'mizi layık olduğu “mertebe-i resanete” isâl edebilmek için, behemehal iktisadıyatımıza birinci derecede ve en çok ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz”.
“Mertebe-i Resanet”, “muhkem bir mertebe” veya “sağlam bir seviye” anlamına gelmektedir.
“Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, “muasır medeniyet” seviyesinin üstüne çıkaracağız”
üstteki 1923 ,alttaki 1933 yılına ait, kelimelere baktığınızda maalesef alttaki daha anlaşılır, Çünkü üsttekinde Selçuklu-Osmanlı Türkçesi mevcut.
10 yılda geçmişe ait tüm bilgi birikim tarih yazı yazıt kitap v.s ile ilgili ne varsa özümüzü yeni Cumhuriyet ile daha da aktif yükseltebilmek mümkün iken ;kazanılmak istenen zaman,ve güya 15 milyon genç denilirken 10 yıldan öncesinin tüm bilgi birikim yazı kitap tarih v.s nin kanaatimce dejenere ve stabiliteye geçiş dönemidir.
Neyse;
Hadi bunu bir kenara bırakalım şimdi ;
Önem olarak bakıldığında cümlelerin İçeriği önemli ,
ve kılavuz olması,hedef alınması gereken cümleler.
Güya Atatürk sevenler ne yaptı ve ne yapıyor ?
Mevcut hükümetimiz,Devletimiz neler yaptı ve neler yapıyor ?
Sıralamaya gerek var mı ?
Bir yanda “Mertebe-i Resanet” ve "Muassır" medeniyetler seviyesine Ecdadı,tarihi,bilgi ve birikimi,İmanı ile emin adımlarla yürüyen Devletim ve REİS...
Bir yanda 1 dakikalık nankörler !

9 Kasım 2017 Perşembe

Birinci aşama;
Önce birbirine düşman ülkeler oluşturulmalı
ve özellikle ülke içinde muhalifler üretilmeli,
O muhalifler kesinlikle ve kesinlikle bu düşmanlığı oluşturanların adamları olmalı,
Amaç bu düşmanlığı pekiştirecek senaryolarla medya,akademisyen,sanatçı,siyasetçi adı altında toplum önünde olanlardan da destek alarak ,silah ve çeşitleri satmak
İkinci aşama;
Bu düşmanlıkları sektörel bazda bölüp ,hangi sektörün nereden ne kazanacağına bakmak, Örneğin hastalık üretip ilaç satmak,
üçüncü aşama ve kamuflaj;
Hamburger,kola,kot,araba,seks,içki ve batılılaşma
örneğin ;
Saddam Hüseyin,Önce İran’a saldırtıldı, 8 Yıl İran’la Irak savaştı. Küresel sermaye hem İran’a hem de Irak’a silah sattı. Ardından Kuveyt’e saldırtıldı.ABD ve bazı AB ülkeleri Kuveyt’i Saddam’ dan kurtardı. Kuveyt’in elindeki tüm parayı yanlış hatırlamıyorsam 380 Milyar doları başta ABD olmak üzere İngiltere, Fransa gibi ülkeler aralarında paylaştılar. Saddam’la işleri bitti.Nükleer silah var bahanesiyle Irak’a girdiler. Binlerce masum sivil ve çocukları katlettiler. Zamanında kullandıkları Saddam Hüseyin’i idam edip Irak ı Batı rüyası ile tanıştırdılar.
Yani önce savaş çıkarttılar, sonra silah sattılar,sonra hastalık üretip ilaç sattılar.Küresel sermayenin vazgeçemediği iki ana tema ,,,
Sadece bu iki sektör mü ? Elbette hayır ...
Bana göre en öncemli olanı da "FOUNDATİON" yapılanmaları ve ticareti,
Birleşmiş Milletlerinden tutun,Soros a ,
Global şirketlerden tutun,birden büyümek ve LOP yemek isteyen firmaların yeni gözdesi FOUNDATİON...
Hele hele ünlü bir Futbolcu,bir Hollywood yıldızı da bu FOUNDATİON içinde ise kesinlikle güvenilirdir..
Ama nedense bu kadar PARA ve ALGI ;
savaşı çıkaranlara karşı değil,
savaşı,anarşiyi çıkaranların BATILI ve MODERN hem de KURTARICI gösterip sırtlarından PARA kazanılan güya antidemokratik birey,toplum,ülkelere karşı verilir...
Çünkü en etkili kamufle aracıdır.
Ne satacaklar ve hangi sektörler ;
Konfeksiyondan buğday a,hasta bezinden sabuna,tendürdiyod tan bebek mamasına hepsi bağıştır ama bunları üreten aslında ne almıştır ,
üretene kim ne kadar ödemiştir
Borsalarda işlem hacmi ne kadardır ?
Sonuç;
İSLAM yıkılmalıdır,
Çünkü İNFAK-SADAKA-ZEKÂT müessesesi var.
Ve hele hele Tarihini,ilmini,İmanını unutturmaya çalıştıkları,
Hasta ettikleri öleceğini sandıkları TÜRKİYE ,
Vicdanının,Ecdadının,Tarihinin de peşinden gidiyorsa tehlikeli...
Elhamdilullah TURP gibiyiz !!!

13 Ekim 2017 Cuma

Kronolojik olarak ABD anlaşmaları

Kronolojik olarak ABD ile yapılan anlaşmalar;
ortalama olarak maalesef Tanzimat ile başlayan anlaşmalar ile 100 yıllık bir toplama devletin binlerce yıllık tarihi olan Devletimize ,
el pençe iki büklüm şekline kimlerle getirildiğini ve adı geçen anlaşmaların içeriğini lütfen inceleyin.
içeriklerini ben yazmadım ki çoook uzamasın.
ve tarihlere özellikle dikkat edin ki ,
o tarihlerde siyasi ekonomik ideolojik kültürel konjukturel hangi konularda ülkede neler yaşatıldığını ,
hükümet ve koalisyonları , tek başına karar verdiğimizde akabinde ne yaptırım kararı aldıklarını bir düşünün inceleyin ...
Elbette devletlerle ikili anlaşmalar yapılacaktır ,
Ancak anlaşmalar her iki tarafa da fayda sağlamak durumunda olmalı, tek taraflı ve baskı altına alacak anlaşmalar ile manda ve mahkumiyet Anayasaya da yansır,özellikle bürokrasiye de yansır, kafanı kaldırdığında da POSTAL ile ezmeye kalkarlar....
1923 ile 2003 e kadar ki tüm yatırımların rakamı ile 2003 ile 2017 ye kadar ki tüm yatırımların rakamlarını da kıyasladığınızda son 14 yılda ; 80 yılın 4 katına yakın bir büyüme gelişme olması , denedikleri her türlü DARBE girişimlerine karşı ayakta ve DİK durmasının gururunu yaşamak ,gururla bir gelecek için bir ve diri olmak gerektiğini anlayacaksınız....
*10 Mart 1909: Albay Colby Chester, Meclis-i Mebu san'a Chester demiryolu projesini sunar.
* 20 Nisan 1917: Osmanlı devletinin ABD ile diplomatik ilişkileri kesilir.
* 27 Ekim 1922: Türkiye ile yapılacak barışın (Lozan) Amerika'yı ilgilendiren kısımlarını yansıtan muhtıra, ABD tarafından İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerine sunulur.
* 9 Nisan 1923: TBMM tarafından Chester Anlaşması onaylanır. (güya uygulamaya konulamamıştır.)
* 6 Ağustos 1923: Lozan Anlaşması'nın akabinde Türkiye ile ABD arasında imzalanan Genel Anlaşma (General Treaty). 18 Ocak 1927 tarihinde Amerikan Senatosu anlaşmayı onaylamayı reddeder(istedikleri maddeleri tekrar eklerler)
* 17 Şubat 1927: İki ülke arasında diplomatik ve konsolosluk ilişkilerinin kurulmasını öngören Modus Vivendi...
* 12 Ekim 1927: Amerika'nın ilk Türkiye büyükkelçisi Joseph C. Grew Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya itimatnamesini sunar.
* 1 Ekim 1929: Türkiye ile ABD arasında Ticaret ve Seyr-ü Sefain Anlaşması imzalanır.
1 Nisan 1939: Türkiye ile ABD arasında Ticaret Anlaşması imzalanır,
* Eylül 1940: Türkiye İngiltere'nin aracılığı ile Amerikan Ödünç Verme-Kiralama Yardımı'ndan yararlanmaya başlar.
* Ekim 1942: Beş gazeteciden oluşan Türk basın heyeti ABD'yi ziyaret eder.
* 4-6 Aralık 1943: Kahire'deki Müttefik Konferansı'nda İnönü-Roosevelt buluşması gerçekleşir.
* 1 Nisan 1944: Türk-İngiliz askeri görüşmelerinin kesilmesi üzerine ABD Türkiye'ye yardımı durdurur.
* 23 Şubat 1945: Türkiye ile ABD arasında Ödünç Verme-Kiralama Yardımı Anlaşması imzalanır.
* 2 Kasım 1945: Boğazlar konusunda ABD Türkiye'ye nota uygular.
* 5 Nisan 1946: ABD'nin Türkiye'nin güvenliğine verdiği önemin göstergesi olarak, Washington'da ölen Büyükelçi Ertegün'ün naaşı Missouri Savaş Zırhlısı ile İstanbul'a getirilir.
* 12 Mart 1947: Başkan Truman Sovyet tehdidine karşı Türkiye ile Yunanistan'ın savunulmasına karşı oluşturduğu doktrini açıklar.
* 4 Temmuz 1948: Türkiyle ile ABD arasında Türkiye'nin Marshall Planı'na dahil edilmesi konusunda anlaşmaya varılır.
* 27 Aralık 1949: Türkiye ile ABD arasında Eğitim Komisyonu kurulması hakkında anlaşmaya varılır.
* 25 Haziran 1950: ABD'nin destek verdiği Güney Kore'ye Türkiye 4500 kişilik kolordu gönderir.
* 13 Mayıs 1951: ABD Türkiye'nin (ve Yunanistan'ın) NATO'ya alınmasını müttefiklerine önerir.
* 18 Şubat 1952: Türkiye NATO'ya katılır.
* 17-25 Ocak 1954: Cumhurbaşkanı Celal Bayar ABD'ye resmi ziyarette bulunur.
* 5 Mart 1955: Adana'daki İncirlik Havaalanı inşası tamamlanarak ABD Hava Kuvvetleri bu üsse yerleşir.
* 5 Ocak 1957: İkili ya da kolektif ilişkiler yoluyla Ortadoğu ülkelerini milletlerarası komünizmden korumayı amaçlayan Eisenhower doktrini açıklanır.
* 9 Aralık 1957: Türkiye'ye ilk Amerikan güdümlü füzeler girer.
* 17 Temmuz 1958: Türkiye'nin de içinde bulunduğu Bağdat Paktı'na ABD'nin destek vereceğine dair Dışişleri Bakanı Dulles bir deklarasyon sunar.
* 6:7 Aralık 1959: Başkan .Eisenhower. Türkiye'yi ziyaret eder.
* 1 "Mayıs 1960: İncirlik Üssü'nden havalanan bir ABD U-2 gözetme uçağı Rusya üzerinde düşürülür.
* 23: Ekim 1962: Küba bunalımı dahilinde Sovyetler Birliği'nin ABD'den Küba'daki füzelerine karşılık Türkiye'deki Jüpiter füzelerinin sökülmesini ister, ABD bu isteğe olumlu yanıt verir.
* 5 Haziran 1964: 1963-1964 Kıbrıs bunalımı sırasında ABD Başkanı Johnson Başbakan İnönü'ye uyarıcı nitelikte bir mektup gönderir.
* Yaz 1964: Halk ve gençlik gösterilerinde "Yankee Go Home" sloganları atılır.
* 7 Nisan 1966: 1945-1965 yılları arasında Türkiye ile ABD'nin imzaladığı 54 ikili anlaşmanın konsolidasyonuna dair Türk hükümeti ABD hükümetine muhtıra verir.
* 22 Kasım 1967: ABD'nin eski Savunma Bakan Yardımcısı, Cyrus Vance Johnson tarafından Kıbrıs krizi çerçevesinde girişimlerde bulunmak üzere özel temsilci olarak görevlendirilir.
* 3 Temmuz 1969: İkili anlaşmaların konsolidasyonu müzakereleri sonunda Türk - Amerikan Savunma İşbirliği Anlaşması imzalanır.
* 30 Haziran 1971: ABD'nin isteği ile zarar giderim vaadiyle Türkiye'de haşhaş ekimi yasaklanır.
* 1 Temmuz 1974: Ecevit Hükümeti haşhaş ekimi yasağını kaldırıp 7 ilde haşhaş ekimine izin verir.
* 5 Şubat 1975: Türkiye'nin NATO (Amerikan) silahlarını kullanarak Kıbrıs'a müdahalesi ve askerini çekmemesi gerekçesiyle ABD Kongresi silah ambargosu kararı verir.
* 25 Temmuz 1975: ABD'nin silah ambargosu kararı üzerine Türk hükümeti ortak savunma tesislerine ilişkin 1969 Türk-Amerikan anlaşmasına son verir ve İncirlik Üssü dışındaki (NATO göreviyle) üs ve tesislerin çalışmalarını durdurur.
* 26 Eylül 1978: Türkiye'ye uygulanmakta olan silah ambargosu Kongre tarafından kaldırılır, buna karşılık Türkiye'de kapatılan Amerikan üs ve tesislerinin geçici bir statü ile açılması kararlaştırılır.
* 29 Mart 1980: Türkiye ve ABD arasında Savunma ve Ekonomik işbirliği Anlaşması SEİA imzalanır.
* 3-5 Aralık 1981: ABD Savunma Bakanı Weinberger Ankara'yı ziyaret eder ve Türkiye'nin ekonomik ve askeri bakımdan güçlü olması dileklerini açıklar.
* 22 Haziran 1983: ABD Dışişleri Bakanı Kissenger Ankara'ya gelir, Devlet Başkanı Kenan Evren ile görüşmesinde Türkiye ile askeri işbirliğini geliştirmek istediklerini, Türkiye'nin demokrasiye dönüşünden mutluluk duyacaklarını belirtir.
* 16 Mart 1987: Türkiye ile ABD arasında Savunma ve Ekonomik işbirliği Anlaşması SEİA 5 yıl süre ile uzatılır. (Mektup teatisi ile).
* 22 Şubat 1990: Ermenilerin "1915 soykırımı" savlarını ABD başkanının bir deklarasyonu ile tescil ettirme önerileri Senato'da reddedilir.
* Nisan 1991: Körfez Savaşı sırasında Irak ordusunun kuzeydeki Kürt isyanını bastırması ile bağlantılı olarak Türk sınırına gelen 460 bin Kürt için ABD ve Batılı müttefikler bir tampon bölge kurar: "Operation Provide Comfort" (Huzur Operasyonu) başlar, sığınmacılar için Güvenli Bölge oluşturulur, Koalisyon güçleri Kuzey Irak'a girerler.
* Aralık 1991: Sovyetler Birliği'nin çökmesi üzerine ABD Türkiye'deki bazı askeri üs ve tesisleri kapatmaya başlar.
* 10-11 Ocak 1992: "Çekiç Güç PKK'ya yardım yapıyor" iddiaları gündeme gelir. (Çekiç Güç uçaklarının Bisi Yaylası'na yardım malzemesi attığına dair haber basında yer alır).
* 6 Ekim 1992: ABD'nin güvence ve gözetimi altında başkenti Erbil olmak üzere Kuzey Irak'ta bir Kürt Federe Devleti kurulur, Türkiye bu devleti tanımaz.
* 17 Ocak 1993: Irak'ın ateşkes koşullarını çiğnemiş olduğu gerekçesi ile İncirlik'ten kalkan uçaklar Irak hedeflerini bombalar. (Türkiye'de İncirlik'teki Çekiç Güç'ün kullanılmasına dair tepkiler artar.
* 8 Nisan 1994: Türkiye ile ABD arasında Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması çerçevesinde 1981 yılında başlatılan "Türk-Amerikan Yüksek Düzeyli Ortak Savunma Grubu" toplantılarının onikincisi Ankara'da tamamlanır. Toplantı sonunda basın toplantısı düzenleyen ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Freeman "Türkiye ile ABD arasında geliştirilmiş ortaklığa dayanan, önümüzdeki elli yıla uzanacak eşit bir işbirliğinin temellerini" attığını söyler.
* 19 Mayıs 1994: ABD Temsilciler Meclisi Tahsisler Komitesi Alt Komisyonu, Türkiye'ye kredi olarak verilen askeri yardımın yüzde 25'inin "Türkiye'de insan hakları ve Kıbrıs konularında ilerleme kaydedildiği bildirilinceye kadar" askıya alınmasını kararlaştırır. (10 Ağustos 1994 ABD Senatosu bu oranı yüzde 10'a indirecektir.)
* 19 Ocak 1995: ABD'nin Türkiye Büyükelçisi Marc Grossman, VVashington'da Amerikan Türk Konseyi'nde yaptığı konuşmada Türkiye'nin ABD için çok önemli olduğunu, Washington'ın Türkiye'nin savunmasını desteklemek ve Silahlı Kuvvetleri modernize etmek için son on yılda 6 milyar dolarlık katkıda bulunduğunu söyler. Grossman, iki ülke arasında görüş ayrılıklarının da bulunduğuna dikkat çekerek, bu ayrılıkların Kıbrıs, insan hakları ve fikri mülkiyet konularında olduğunu belirtir.
* 30 Haziran 1996: ABD ile Türkiye arasında imzalanan Gümrük idarelerinin Karşılıklı Yardımlaşmasına ilişkin anlaşma TBMM'nce onaylanır.
* 12 Ocak 1997: Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile ABD Savunma Bakanlığı Arasında Tedarik ve Karşılıklı Hizmet Anlaşması ve Karşılıklı Lojistik Destek Uygulaması Anlaşması TBMM'nce onaylanır.
* 6 Ekim 1998: Türk Harb-iş Sendikası ile ABD Hava Kuvvetleri arasında Toplu iş Sözleşmesi imzalanır.
* 28 Ekim 1998: Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem ABD Dışişleri Bakanı'nın Hazar Havzası Enerji Kaynakları Başdanışmanı Richard Morningstar ile Bakü-Ceyhan boru hattı hakkında görüşür. (29 Ekim 1998 Türkmenistan ve Türkiye Cumhuriyeti arasındaki Hazar geçişli Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Gaz - Boru Hattı Projesi'nin ifası ve Türkmenistan'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne Doğal Gaz Satışına İlişkin Anlaşma imzalanır.)
* Ocak-Mart 1999: PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın Kenya'da MİT-CIA işbirliğince yakalandığına dair basında haberler yer alır: Kosovalı Arnavutlara yardım etmek amacıyla ABD önderliğinde NATO'nun Yugoslavya üzerinde başlattığı hava saldırılarına Türkiye siyasi ve askeri açıdan destek verir.
* Nisan 1999: ABD Ankara Büyükelçiliği'nde "Hukuk Müşavirliği" adı altında büro açan FBI, suça karşı mücadeledeki ortak sonuç konusunda Türk Emniyeti ile birlikte çalışmalar başlatır.
* Ağustos 1999: 17 Ağustos deprem felaketi nedeniyle ABD Akdeniz'de faaliyet gösteren 6. Filo'yu Türkiye'ye gönderme kararı alır.
* Eylül- Ekim 1999: Başbakan Bülent Ecevit Amerika'ya resmi ziyarette bulunur. (Oval ofisteki görüşmede çekilen Clinton-Ecevit fotoğrafı kamuoyunda epey tartışılmıştı.)
* Mayıs 2000: Büyükelçi Mark Parris Güneydoğu Anadolu gezisi kapsamında ABD'nin bu bölgede fiziksel olarak kurumlaşarak büro açma isteğini belirtir.
* Aralık 2001: ABD Dışişleri Bakanı Colin Povell'ın yoğun temaslarla geçen Ankara ziyareti sırasında Irak konusu masaya yatırılır, ABD Türkiye'ye uyguladığı tekstildeki kotayı yüzde 50 oranında kaldırır.
* Mart 2002: ABD Dışişleri Bakanlığı Türkiye'yi eleştiren insan hakları raporunu yayınlar.
* 2 Ağustos 2002: ABD Senatosunda konuşan ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris, Irak'ta Türkiye olmadan hiçbir şey yapılamayacağını söyler.
* 16 Ocak 2003: ABD'den gelen bir heyet Sabiha Gökçen Havaalanı'nda incelemelerde bulunur.
* 7 Ekim 2003: Türk askerinin Irak'a gönderilmesi için hükümete 1 yıl süreyle izin veren tezkere TBMM de 183'e karşı 358 oyla kabul edilir.

10 Ağustos 2017 Perşembe

İstismar sistemi

İstismar sistemi ; 
%99 u güya müslüman olan ülkede yılbaşı kutlamaları ve çılgınlıklar için saatlerce reklam ve yayın yapılıp ; Mekke nin Fethi ne saniyeleri zorla ayıran ve adına da alternatif kutlama diyen medya ve arkasındaki salyaları akanlar karışıklığın ve istikrar düşmanlığının baş aktörleridir.
Aslında Mekke nin fethine zaman ayrılıp; saniyelerle diğer kutlamaya alternatif kutlama denmesi gerekmez mi?
o zaman ülkenin %1 müslüman 
Sorun Rant ve alış veriş ;israf,para ise gerisi teferruat tan ibaret maalesef...
Bu işe ne denir biliyor musunuz " elin bilmem neyi ile gerdeğe girmek" ...
işsiz ,şuursuz,eline para tutuşturulup güya ideoloji yüklemesi yapılıp sokaklara salınan zibidilerin hepsinin ağababaları da "en zenginler" listesinde....
e gerizekalılar; kafanız hiç mi çalışmıyor o zaman...
bırakın o eller sizin bilmemneyiniz ile gerdeğe girsin; ülkenin önünü tıkamayın,adam olun adam....
Silah,petrol,enerji ....ve KÂR...;Manda olanlar bu sisteme uşaklık eder;
(Manda kelimesi sömürülen anlamında olup ;ülkenin önünü tıkamak isteyenlere diğer kelime manası olan hayvan sıfatı daha da yakışacaktır)
Yahudi diasporası Dünya ya hükmetmeye çalışırken ;birlik ve düzen nasıl olur gösterirken ; planlama nasıl yapılır hatırlatırken ; Plan ve planlamaların parçası olduğunuz bile söylenmeden plana dahil olabilmek kadar ahmakça bir davranış olabilir mi anlamıyorum....
sizlere satlık diyenlere de kızıyorum ; siz kiralıksınız...kim kiralarsa ona hizmet ediyorsunuz...Keşke satılmış olsanız; tarafınız belli olurdu !!!
konu yılbaşı kutlamaları değil kesinlikle;örnek bir giriş paragrafıdır...
konu rant ve rantın sağladığı kiralama sistemidir.
işte bu yüzden ; tarih,büyüklük,güç,barış,sevgi,dostluk,kardeşlik,büyüme,söz sahibi olma gibi konular literatürünüzde yok o-laaaa-maaazzz.

Hafıza testi

Hazıfa testi ;
Cumhuriyet ilk dönemleri
*Mehmet Şakir Kesebir, Mustafa Faik Öztrak CHP li milletvekilleri Şeker şirketi kurarak Şeker piyasasını ele geçirerek yolsuzluk yaptılar
*yine o dönem Emniyet müdürü ve İstanbul Belediye reisliği yapan Muhittin Üstündağ Atatürk’ün sevdiği bir isimdir.Kendisinin ismi otobüs alımlarında yolsuzluk yapmıştır
*1939’lu yıllarda Celal Bayarı’n oğlu Refii Bayar kurduğu Gemi şirketiyle yüzde 4-6 iskanto ile vurgun yaptı
*1939 da yine CHP li Ekrem König Kanada dan 40 adet uçak siparişi verdi.Ne uçaklara ne olduğu ne de parann akıbeti hâlâ belli değil
*Topluma o dönemlerde
- mal darlığını hafifletmek,
-fiyat artışlarını frenlemek,
-karaborsa ile mücadele etmek
-sosyal adaleti sağlamak için emperyalizme hayır diye diye kendi yaptıklarını absorbe etmek adına ;
*2.dünya savaşına girmediğimiz halde 19 Ekim 1939'da İngiltere ve Fransa ile "Karşılıklı Yardım Antlaşması"nı imzaladı.
*Atatürk'ün Türkiye için sakıncalı gördüğü hemen her girişimi uygulamaya soktular. Thornburg Raporu'yla aynı anlayışa sahip olan ve Atatürk döneminde rafa kaldırılan 1800 sayfalık Dorr Raporu yeniden gündeme getirildi ve uygulandı. 1945'ten sonra yeniden Türkiye'ye gelen Dorr'a olağanüstü ilgi gösterildi ve kimi hükümet üyeleri Dorr'a, “Raporun kendileri için kutsal kitap olduğunu” söylediler.
*23 şubat 1945 te ABD ile anlaşma yapıldı,Bu anlaşmada Türkiye'nin değil ABD'nin 'haklan' korunuyordu. Anlaşmanın II. maddesi şöyleydi: TC hükümeti, sağlamakla görevli olduğu hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri ABD'ye teslim edecektir.' Böyle bir maddenin bağımsız iki ülke arasında yapılan bir anlaşmada yer alması, örneği olan bir uygulama değildir. TC hükümeti, ABD'ye hizmet sunmakla görevli olacak ve bu görevin sınırı da belli olmayacaktı.
*ABD ile yapılan ikinci anlaşma, 27 Şubat 1946 gün ve 4882 sayılı yasayla kabul edilen kredi anlaşmasıdır. Bu anlaşmanın özü dünyanın değişik yerlerinde ABD'nin elinde kalan ve ülkesine geri götürmesi pahalı olan eskimiş savaş artığı malzemeleri satın alması koşuluyla Türkiye'ye borç verilmesiydi.
*31 Mayıs 1968 tarihinde yapılan ve 12978 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri Arasında Kredi Anlaşması; Türkiye'yi ekonomik, mali ve siyasi bağımlılığa sürükleyen koşullu kredi anlaşmalarına çarpıcı bir örnektir. Anlaşma 30,5 milyon dolarlık bir anlaşmaydı ve Türkiye'nin bu borcu koşullara bağlanmıştı. Etibank'ın Ergani hariç tüm bakır işletmelerini ABD'nin denetimi altındaki Karadeniz Bakır İşletmeleri A.Ş.'ye devretmesini şarta bağlayan anlaşmanın 3. maddesi şöyleydi: 'Şirketin kuruluş sözleşmesi, tescil belgesi, organizasyon şeması, Türk hükümetinin krediyi şirkete borç vereceğine ilişkin hükümetle şirket arasında yapılmış olan sözleşmenin tasdikli bir örneği, yönetim kurulu üyelerinin isimleri Türkiye'deki Amerikan Yardım Teşkilatına (AID) bildirilecektir. ABD'in bütün bunları uygun görmesi halinde kredi ödemesi yapılacaktır.'
*12 Eylül sonrası Tahsin Şahinkaya, Amerikalı Loockhed Firmasından rüşvet aldı ve tescil edilmesine rağmen hakkında herhangi bir işlem yapılmadı.
*Yakın tarihimize gelecek olursa 1989’da ki CHP’li Belediye başkanı Nurettin Sozen’in İSKİ skandalı özellikle bugün her fırsatta hükümete kazan kaldıran CHP’lilerin hatırlaması gereken bir gerçektir.
*Ergun Göknel zihinlerden malesef silinmiş gibidir.
*SSK Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde ismi bir çok yolsuzluğa karışan ve sonra Rahşan affıyla bağışlanan Kemal Kılıçdaroğlu
*Özellikle CHP tarihi yolsuzluklar tarihidir. iş o kadar çığrından çıkmıştır ki Deniz Baykal Mustafa Sarıgül'ün yolsuzluk dosyasını CHP Genel Kongresinde teşhir etmiştir.
*Bedrettin Dalan’ın İmar yolsuzlukları Mesut Yılmaz’ın ihaleye fesat çıkardığı için suçlu bulunması,Tansu Çillerin, başbakanlıktan sonra iki milyon dolar kadar servetinin artmış olması,Mercimek davaları
Kasım Gülek Cemiyati - Fethullah Gülen Cemaati , birlikte Terörü ısmarlama ile yine ülkenin başına niçin bela ettiler ?
Türkiye Cumhuriyeti nin baş belası bu parti;vatanı yemek ve teslim etmekten başka hiç bir şey yapmamıştır,
1- Türkiye, imzaladığı çok sayıda uluslararası ve ikili anlaşmayla yönetim inisiyatiflerini önemli oranda yitirdi ve egemenlik haklarını dışarıyla paylaşır duruma geldi,
2- Ulusal sanayi yatırımları durduruldu, dış yönlendirmelere bağlı olarak 'savaş zenginleri ve dış borca dayanılarak tüketime yönelik montaj yatırımlarına yönelindi. Dışardan alınan borçlar, teşvik kredisi adıyla, yerli ortak bularak yatırım yapan uluslararası şirketlere devredildi ve geleceğini Batıya bağlamış olan yeni bir işbirlikçi zümre yaratıldı
3- Yabancılara hemen her alanda imtiyaz hakları tanındı. Petrol başta olmak üzere tüm stratejik madenler yabancı sermaye yatırımına açıldı. Yatırımcı kuruluşların yönetimlerine, dışarıda eğitim gören ve Batı değerlerini temsil eden kadrolar getirildi. Vatansever,Atatürkçü kadrolar devlet yönetiminden uzaklaştırıldı,Kemalist ve Fetocüler yerleştirildi
4- Dış ticaret ve bütçe dengeleri bozuldu. İhracatın ithalatı karşılaması oranı sürekli küçüldü ve bütçe açıkları hızla arttı. Bu olumsuz gelişmenin doğal sonucu olarak ve giderek artan bir yoğunlukta dış borçlanmaya gidildi. Milli kambiyo işleyişi zedelendi, Türk parası sürekli değer yitirdi.,Pul oldu
6- Türk ordusunun büyük bölümü NATO emrine verildi.Kurtuluş Savaşı ile örnek olunan ve anti-emperyalist bir mücadele içine giren 'mazlum' uluslar değil, büyük devletler desteklendi.
7- Gelişmiş ülkeler öncülüğünde kurulup geliştirilen hemen tüm uluslararası örgütlere üye olundu. Truman Doktrini, Marshall Planı, IMF, Dünya Bankası, Gümrük Tarifeleri Genel Anlaşması ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü politikalarıyla emperyalizm Türkiye'de içsel bir olgu haline getirildi; Türkiye'nin geleceğine bu örgütler karar verir hale geldi.
8- Atatürk döneminde sıkı bir biçimde denetlenen ve ulus karşıtı hiçbir faaliyetine izin verilmeyen Fener Rum Patrikhanesi'ne ayrıcalıklı bir hoşgörü gösterildi. CIA görevlisi Athenagoros Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığına geçirilerek patrik yapıldı.
ayağa kalkmaya çalışıldıkça da Darbeleri ve Anayasaları prangaya çeviren sistemi özetlemeye gerek var mı ?
EVET demek için binlerce nedenden bazıları !!!

Darbeler süreci

1926 yılında Tayyare ve Motor Türk A.Ş. kurulur,
1928 yılında üretime geçer
15 adet Alman Junkers A-20 uçağı, 
15 adet ABD Hawk muharebe uçağı,
15 adet Gotha irtibat uçağı olmak üzere toplam 112 uçak üretir
1939 da fabrika kapatılır
1936 yılında Nuri Demirdağ İstanbul da uçak fabrikası kurar
Nu-37 koduyla uçak üretir
24 adet ve çok sayıda da planör üretir
Ne yazık ki bu fabrika da 1943 yılında kapatılır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Truman Doktrini ve Marshall Planı çerçevesinde ABD ile yapılan anlaşmalar,ve ardından da ülkemizin 1952 yılında NATO’ya üye olmasıyla başlayan süreçte, ihtiyaç fazlası savunma donanımının diğer müttefik ülkelerce hibe edilmesi savunma ürünlerinin yurt içinde üretimini engellemiştir.
Bunun sonucunda da, 1920’li ve 1930’lu yıllarda büyük fedakârlıklar pahasına elde edilen yetenekler zaman içerisinde neredeyse tamamıyla kaybedilmiştir.
Güya müttefik ülkelerden alınan savunma teçhizatının Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda kullanılmasının gündeme gelmesi ile DARBELER süreci başlamıştır....

Diriliş vakti

600-700 lü yıllar İslam orduları Suriye, Filistin, Mısır ve Kuzey Avrupa’yı fethetti
700-800 lü yıllar İspanya, Portekiz’i ve Fransa’yı işgal ettiler.
800-900 lü yıllar Sicilya’yı ve İtalya’yı ele geçirdiler.
8.yüzyılın sonlarında İslam batıda Atlas Okyanusu’ndan İspanya’nın Prene Dağlarına, doğuda da Çin ve Hindistan’a
kadar uzanıyordu.
Fren Puvatya savaşı ile oldu...
Ve Selçuklular , Akabinde Osmanlı
15.yüzyıla kadar İslam ın fethettiği yerlere ilim bilim sanat ticaret e 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle çağ kapatıp çağ açıldı.
Balkan yarımadasını ele geçirip, iki kez Viyana’ya kadar uzandı. Müslümanlar, yüzyıllar boyu dünyadaki en büyük askeri ve ekonomik gücü temsil etti. İslam Dünyası, bilim ve sanatta insanlık tarihindeki en büyük başarılara imza attı.
18.yüzyıl , Batı İslamı kullanmanın yolunu çok iyi öğrendi ,
Kâfir icatlarını öğrenmenin veya kâfir öğretmenlerden ders almanın dinen caiz olup olmadığı konuları tartışılmaya başlandı
20’nci yüzyıl boyunca tüm İslam ülkelerinde bir şeylerin kötü ve yanlış gittiği açık şekilde ortaya çıktı. Bin yıllık rakibi Hıristiyan dünyasıyla karşılaştırıldığında, İslam dünyası yoksul, zayıf ve bilgisiz kaldı. 20’nci yüzyılın özellikle ikinci yarısında İslam ülkeleri için çöküş daha da hızlandı
Çünkü ; Ikra' bismi rabbikellezî halak ayetinin mana ve Ehemmiyetini yitirttirdiler...
Sabetay Sevi den İttihak ve terakki ye Rahmetli Turgut Özal ın deyimiyle "Koskoca imparatorluğu bozuk para gibi harcadılar"
Gaye her türlü suçu İslam’a yüklemekti. Eğer İslam; özgürlüğe, bilime, ekonomik kalkınmaya engel ise, geçmişte nasıl öncü olmuştur?
Ve soru “sadece adı Müslümanlar İslam’a ne yaptı?”
Ahireti,Allah ın emir ve yasaklarını Dünya hayatı için unutup,maalesef müşriklerden küffardan oldular.Nefislerine yenik düştüler..İslam ı kendilerine göre şekillendirdiler..
Ya gerçek Müminler ne yaptı ?
İşte gerçek müminlerin bir şey yapamaması için de Siyonizm ; Sabetayizm,Kemaizm,Gülenizm gibi argümanları etkin bir şekilde kullandı...
Ve tekrar DİRİLİŞ vakti inşallah...
Uzun lafın kısası ;
Recep Tayyip Erdoğan İslam aleminin "ULU'L EMR" idir...

Böl parçala paylaş

Böl,parçala Paylaş ...
Batı ve batılın her zamanki taktiğidir.
Lozan ın 100 yıl süresi var gibi bir algı oluşturuldu ,
Aslında süre müre yok,Süreyi veren Batı ve Batıla satılmışlardır..
Nedeni ise 1923-2023 arası yukarıdaki taktik ile muhtaç duruma getirip,üretmemek,tüketmek,borç alıp muhtaç duruma getirmekti
1923 itibariyle 1935 yılına kadar ülkede bir takım üretimler başladı.
İnönü kendini ŞEF ilan etti..
Ülke ayağa kalktıkça,Ecdadını hatırlayıp tekrar ivmelenmeye başladıkça takılan çelmelerin sebebi işte bu satılmışlık ve tam teslimiyettir.
Lozan a tabi ki sahip çıkacaklar , 99 yılı doldurması gerek , Türkiye Cumhuriyetinin üretmemesi,yatırımlarla dünyaya meydan okumaması , borç almaya devam etmesi lazım !!!
Örneğin ;
Mısır ve Süveyş kanalı ..,ve Özgürlük anıtı
belki "AMPUL" yanar 
Osmanlı 16. ve 17. yüzyıllarda Kızıldeniz ile Akdeniz arasında bir kanal açılması üzerinde durdular, fakat bu düşünceler gerçekleşmedi. Kanal düşüncesi 19. yüzyılda yeniden ele alındı.
Mısır hıdivliğine Lesseps’in dostu olan Said Paşa’nın çıkması tasarıyı kesinleştirdi. Said Paşa, kanalın açılmasına izin verdi. 200 milyon frank sermayeli Evrensel Süveyş Deniz Kanalı Şirketi kuruldu ve önce 30 Kasım 1854, sonra da 5 Ocak 1856 fermanlarıyla açılıştan itibaren 99 yıllık imtiyaz aldı.
dikkat edin 99 yıl , yani 100.yıldan 1 gün alınca durumu var ;
1869 yılında kanalın yönetimi Mısır hükümeti tarafından 99 yıllığına uluslararası bir şirkete devredildi. 1875'te İngilizler %44'üne sahip oldu. 1956 yılında Mısır hükümeti tarafından millileştirildi. Bunun üzerine Fransa ve İngiltere Mısır'a karşı saldırıya geçmesi sonucunda kanal trafiğe kapatıldı. Şimdi ise askeri olmayan yük gemileri kanaldan transit geçebilmekte.
Ve Özgürlük heykeli ;
30 Kasım 1854. Sultan Abdülmecid dönemi. Mısır, Osmanlının bir eyaleti. İçişlerinde bağımsız, dışişlerinde Osmanlı sultanına bağlı. Mısır Valisi Said Paşa, dünyanın en büyük kanallarından biri olan Kızıldeniz ve Akdeniz'i birbirine bağlayan Süveyş Kanalı projesini hazırlatıp onaylaması için Sultan Abdülmecid'e sunuyor. Said Paşa, tasdik gecikince projenin gerçekleşmesi için gerekli şirketin kurulmasını emrediyor. Projeyi onaylamadan vefat eden Abdülmecid Han'ın yerine geçen Sultan Abdülaziz ise denizciliğe önem verdiği için zaten başlamış olan proje için gerekli onayı ve parayı hemen veriyor. İşte o proje içinde bir de heykel bulunuyor.
Doğunun, medeniyet ışığından batıyı da faydalandırdığını anlatmak üzere, elindeki meşaleyle yüzünü batıya dönecek bir heykel. O heykel yapılıyor ama konulduğu yer Mısır olmuyor. Evet tahmin ettiğiniz gibi NEW YORK Liberty ....
Said Paşa'nın hazırladığı Süveş Kanalı Projesi'nin arkasında Fransa, önünde de -bir engel olarak- İngiltere duruyordu. Zira Akdeniz ve Hindistan'daki İngiliz hâkimiyetini sona erdirebilecek bu kanal, Osmanlının malî gücünün yanında denizlerdeki gücünün de artmasına sebep olacaktı. Bu yüzden İngiltere, Sultan Abdülmecid Han'ı, projeyi reddetmesi için sürekli baskı altında tutuyordu. Said Paşa, bu sebeple Sultan Abdülmecid'in tasdikini beklemedi. 30 Kasım'da Fransız mühendise gereken izni verdi. Fransız sermayesiyle kurulan şirketin hisse senetlerinin tamamı satılınca İngiltere, Osmanlıya baskılarını daha da artırdı.
İki sene sonra Said Paşa da anîden vefat etti. Yerine geçen İsmail Paşa ise İngiliz taraftarıydı. Fakat bu kanalın Mısır için hayatî önemini fark etmekte gecikmedi ve işe dört elle sarıldı.
Süveyş Kanalı'nın Akdeniz'e açılan sahillerinde bulunan Port Said şehri limanına dikilecek olan dev bir kadın heykeli. Bu heykel, hem Osmanlıyı hem Mısırı temsil edecekti. Bu yüzden Mısır'ı temsîlen firavunlar dönemi kıyafetlerini giymiş kadın heykelinin başında, 7 iklimin padişahı olan Osmanlı Sultanını temsîlen 7 kıta ve 7 denizi simgeleyen 7 sivri uçlu bir taç olacaktı. Elinde de bir meşale tutacaktı. Sultan Abdülaziz Han, heykelin yüzünün batıya dönük olmasını istedi. Zira elindeki ışığı doğudan batıya götürdüğünü, ışığın, medeniyetin, uygarlığın, doğudan yükselip batıyı aydınlattığını simgelemesini istiyordu padişah. Heykelin parası da bizzat Sultan Aziz Han tarafından ödendi. Sipariş, Fransa'nın meşhur heykeltıraşlarından Frederic Auguste Bartholdi'ye verildi. Frederic Bartholdi, Fransa'daki atölyesinde çalışmalara başladı. Heykelin bakır ve çelikten oluşan iskeletini ve mühendislikle alâkalı kısımlarını, Paris'teki kendi adıyla anılan kuleyi yapan Gustave Eiffel ile birlikte tamamladı. Heykele Singer dikiş makinelerinin kurucusu Isaac Singer'in dul eşi Isabelle Eugenie Boyer modellik yaptı.
Said Paşa'nın ölümünden sonra yerine vali olan İsmail Paşa, bu heykelin Müslüman Mısır halkı arasında hoşnutsuzluğa sebebiyet vereceğini söyleyerek mühendis Ferdinand de Lesseps'e, heykelin Mısır'a getirilmemesi talimatını verdi
Ve yüzü Sultan Abdülaziz Han'ın isteğinin tam aksine doğuya bakıyor. Lâkin güneş ışığı hâlâ doğudan yükseliyor ve her sabah Özgürlük Heykeli'nin yüzünde parlıyor.