28 Temmuz 2016 Perşembe

Biraz beyin jimnastiği ;
Okumaktan zarar gelmez,belki bir AMPUL yanar ...
1.Dünya savaşına Almanya tarafından savaşa sokulan Osmanlı İmparatorluğu ( Türkiye Cumhuriyeti olması uzuuuun bir plan dahilinde tabi) istemeyerek te olsa savaşa girmek zorunda kaldı..
Manevi güç harici maddi olarak zayıflatılan ,dayatmalarla plan dahilinde özellikle Sabetay sonrası takibinde 1.meşrutiyet dayatması ve ittihak terakki ; 1914 yılına kadar Fas , Tunus ve Cezayir haricinde avuçlarını ovalayan İngiltere başta olmak
üzere borç 239,000,000 liraya kadar çıkmıştır...
1881 Muharrem kararnamesi ile yapılandırılan alacak ve borçlar Duyun i Umumi ye bırakılmıştır..
Yani ; ödemeden tekrar tekrar almanın önüne geçilmiştir..
ve borç savaş patlak verdiğinde %50 azaltılmıştır.
Osmanlı çökertildiğinde ilkokul talebelerinin bile bildiği ama maalesef bir paragraf olarak öğretilen TARİH neticesi,ülkeyi paylaşan devletler arasında güya pay edilmiş , en büyük borç ta Türkiye ye bırakılmıştır.
1925 yılında borçların %67’sinin yani 107,5 milyon ALTIN tutarındaki borcun Türkiye tarafından ödenmesi kararlaştırılmıştır. Düyun-u Umumiye İdaresi ile 13 Haziran 1928 tarihinde Paris’te bir anlaşma imzalanmıştır.
Mayıs 1954 te ödenmiştir.....Yani Adnan Menderes döneminde !!!
Tabi , Batı durur mu ?
Planlar nasıl işlemeli....
Borç verdikçe borçlandırdıkça her istediğini yaptıracaklar...
Amiyane tabir ile " hele al da sonra bakarız , ama kem küm deyince ; yahu tamam tamam hele bakarız canın sağolsun"
diye diye
çok uzatmayayım ;
peki 1920-1950 arası sadece 30 yılda hangi ülkeden hangi anlaşmalarla nasıl ve ne kadar borçlar alındı,,ya da verildi!!!
Lozan,Wilson,Chester,Truman,Marshall,Rosewelt nihayetinde İMF ve Dünya Bankası v.s v.s v.s
Amaç ne ?
ÜRETMEYECEK TÜKETECEKSİN
Biraz daha açıklayayım ;
Sözüm ona büyük devletlerin stratejisi nedir ;
Bu ülkeler önce borç verir,sonra yakınlarına üs kurar , mıy mıy ettikçe bir şeyler alır tekrar borç verir...
Ve borcun alınması için şahısları da "berhudar" eyler...
İşte o nedenle mesela ülkemizde koca Çırağan Sarayının tüm ışıkları bir dönem her zaman yanmıştır 
Borç azaldıkça da DARBE ya da İÇ KARIŞIKLIK çıkarılır..
Hele hele yeter artık BEN DE ÜRETECEĞİM denilirse seyreyle filmi..
Dik durdun durdun , yoksa SÖMÜRÜLMEYE devam....
İngiltere,Almanya,Fransa ,Amerika'ya borcunun faizini bile zor ödeyen ülkelere kullanılmış ürünler,teknolojisi eskimiş ürünler ve özellikle silahlar tahrip edilme yerine hibe edilir.
Hibe ederken de, parası bu ülke vatandaşlarının cebinden çıkar. Çünkü bu ürünleri üreten firmalara ödemeyi bu halk yapar.
Para yapan bu tüccarlardır, veren ise ne olup bittiğinin farkında bile olmayan halktır.
Halk uyandıkça uyutulur...
Din,etnik köken,dil ile ......ve hepsinin ortak paydası ÇIKAR ile..
bu yardımlar karşılıksız olur mu hiç. yardım alan ülke zorunlu olarak o ülkelerin o ülkede "at" oynatması için gebe bırakılır.
Ama o ülkeler kendi halkına bakın nasıl ifade ediyor ;
Örneğin ;
Amerikan halkı Amerika'nın dünyayı beslediğine inandırılmıştır. Kitle iletişim araçlarında en çok duyulan şu ülkeye yardım, bu ülkeye yardımdır. Buna bazı Amerikalılar çok kızarlar. Bu kızgınlıklarını da şöyle belirtirler:
Dünyanın sefillerinden biz sorumlu değiliz. Tembelliği bırakıp, çalışsınlar, kazanıp yesinler.
Belki küfürler ediyorsunuz , kızıyorsunuz ...
Son Cümle çok ama çok önemli ;tekrar ediyorum ;
Dünyanın sefillerinden biz sorumlu değiliz. Tembelliği bırakıp, çalışsınlar, kazanıp yesinler.
bir daha tekrar ediyorum ;
Dünyanın sefillerinden biz sorumlu değiliz. Tembelliği bırakıp, çalışsınlar, kazanıp yesinler.
Çok haklı değiller mi?
Kuran ı Kerim ne diyor,Allah ne emrediyor,Müslüman ne demek?
Peygamberimiz Hz.Muhammed nasıl bir örnekti..
Veda Hutbesi bile bir işaret değil mi?
Türkiye Cumhuriyeti ÜRETMEYE başlamadı mı ?
Şimdi de sadece bir düşünün ;
ALLAH IN EMİR VE YASAKLARINA UYARAK KURAN I KERİM İ KILAVUZ ALMAYI,MÜSLÜMAN olmayı , İMAN etmeyi...
Ve şu an DEVLETİMİZİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ
meydanlarda niçin olduğumuzu ,nasıl bir MİLLET olduğumuzu
ve en önemlisi ;
ŞİMDİ ANLADINIZ MI?
Murat Keklik

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Ülkemizin en fazla ithalat yaptığı ülkeler ;
Almanya,İtalya,Fransa,Rusya,İngiltere ve Abd...
Yani itilaf devletleri !!!
Ve çevrede olup bitenlere baktığınızda araya İtalya yerine İran ı ekleyerek bir şeyler kafalarda canlanır belki !!!
Ham petrol,ve petrol türevi hammaddenin başı çektiği ithalat ürünlerinde özellikle enerjide dışa bağımlılığın ortadan kalkması için atılan adımlara niçin karşı çıkıldığının anlaşılması için çok detaya gerek var mı bilmiyorum ?
planlanan projelerle ; Chester dan , Marshall a, Truman dan Sykes pickot a kendini Emperyalizme teslim edip ;
ülkenin tüketim toplumundan öteye gidememesinin sebebi olanların utanmadan Mustafa Kemal in ardına sığınmaları da ayrı bir ironi...
Batıya muhtaçlık köşe yazılarında anarşizm oluşturup, Emperyalizme hayır söylevleriyle nakaratlandırılıp ,üretime dayalı bir ekonominin gelişmemesi için desteklenen TERÖR belasının özellikle bitirlmek istenmemesinin anlaşılması , Destek verenlerin suratına OSMANLI ŞAMARI nın indirilmesi gerekmektedir.
Sadece ve sadece FETİH KUTLAMARI ndan rahatsız olan kesimlerin hangi amaca hizmet ettikleri zaten aşikâr değil mi?
Tabi durum sadece bu kesmin karşı çıkmalarından ziyade ; ülkesine destek olmak ,milli sermayenin artışı için çabalaması gereken akıl ve araştırma içinde olmayıp , garantici giden ama farkında olmadan daralan kesim için de aynı...
Devlet her sektörde "BABAYİĞİTLER" arıyor,,,
Ancak aranan BABAYİĞİTLER aşağıdaki kısmen ithalat ve ihracat ürünlerinin türevinden de anlaşılacağı üzere yapılanı yapmak,yapanın hazır sahasına girmek,sözüm ona riske girmemek adına maalesef ama maalesef ürün arzında çeşitliliği daraltarak aynı arz ile aynı talep dengesi içinde belki farkında olmadan genel riski artırmakta...
İddia ediyorum ; bulunduğu bölgenin ,şehrin hangi teşvik kapsamında olduğunu bilmeyen sözüm ona SANAYİCİLER mevcut..
Devlet bu işe el atmalı , istişare toplantıları ile farkındalığı artırmalı yol göstermeli...
Aksi halde basit bir finans programı için bile işine yaramasa bile ; yan komşusu aldığı için alan sayısında düşüş olmaz 
Almanya dan Otomobil ve diğer taşıtlar, çeşitli makineler, plastik ve plastik ürünler, eczacılık ürünleri ithal edip ;
Hazır giyim eşyaları, otomotiv yan ürünleri, elektronik eşya, yarı mamul mallar (deri, kağıt, kauçuk), tütün, meyve ve sebze ihraç ediyoruz
ABD nden Hurda demir ve çelik, sivil uçak ve helikopter, haberleşme cihazları, elektrikli cihazlar, eczacılık ürünleri, tıbbi malzemeler, mısır ve soya yağı ithal edip
Hazır giyim eşyası, demir ve çelik ürünleri, tütün, çeşitli meyve ve sebze ihraç ediyoruz..
İngiltere den Petrol ürünleri, eczacılık ürünleri, otomobil ve kara taşıtları, uçak ve çeşitli makineler ithal edip;
Otomotiv ürünleri, hazır giyim eşyaları, elektronik eşya, yarı mamul mallar (deri, kağıt, kauçuk), meyve ve sebze ihraç ediyoruz.
İtalya dan Motorlu kara taşıtları, çeşitli makineler, ilaçlar ve kimyasal maddeler, mutfak eşyaları ve ev gereçleri ithal edip;
Otomotiv ürünleri, pamuk ve pamuk ipliği, hazır giyim eşyaları, elektronik eşyalar, demir ve çelik ürünleri, çeşitli meyve ve sebze ihraç ediyoruz
Fransa dan Otomobil ve diğer kara taşıtları, çeşitli makineler, haberleşme cihazları, kimyasal ürünler, eczacılık ürünleri, kozmetik ürünler, demir ve çelik ürünleri, uçak ve savunma sanayisi ürünleri ithal edip ;
Otomotiv ürünleri, hazır giyim eşyaları, iplik, deri ürünler, elektronik eşya, çeşitli meyve ve sebzeler ihraç ediyoruz..
İhraç edilen ürünlerin imalat aşamasındaki hammadde türevinin çoğunluğu da yine ithal edilmekte....
İthalatı azaltmak az bir cesaret işi....
Elin bilmemneyi ile gerdeğe girenlere rağmen !!!

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Türk modeli başkanlık

Hakkınızı helal edin ; biraz uzun bir açıklama olacak kendimce.......
İş aslında neye benziyor biliyor musunuz ?
Takım elbisenin altına kösele giyemediği halde ;zorunluluktan giyip sıkıntı çeken birinin MODA sayesinde takım elbise altına kauçuk tabanlı ayakkabı giymesine benziyor....
Çünkü MODA üreticileri bunu uygun görüyor ; görmeden önce de değişiklik mümkün değil ...
Ya da tam tersi ; yakışmadığı halde ,aynaya baksa "tüüüü" ulan denecek haline sırf MODA diye yakışmayan bir kıyafet giymek smile ifade simgesi
Elalem ne der sonra smile ifade simgesi
Peki neden mevcut sistem devam etsin?
mevcut sistemin sıkıntıları neler ?
asıl tartışılması gerekenin bu olduğu anlaşılırsa mantık olarak sıkıntılı bir durumun berterafı için faaliyet planı ortaya çıkacaktır....
ister kabul edin ister etmeyin ama Dünyanın başarılı ülkelerinin yönetim biçimlerine baktığınızda hiç birinde tarih,kültür,yerel özellikler dışlanmamakla birlikte ;
süreklilik ve sistem olmazsa olmazı....
Ve genel ve yerel yönetimlere de yansıması gereken ve tümleşmesi gereken sistemler sayesinde dişliler arasında çalışmayan şanzuman sorunu olmadan önce kendini belli edecektir.
Mevcut toplama sistemin başarılı olamamasının sebeplerinden biri de bu değil mi ?
Ayrıca direnilmesi gereken NEDEN TOPLAMA SİSTEM ?olmalı değil mi ?
gerek jeopolitik,gerek tarihsel birikim,gerek etnik birliktelik ve kültürel mirasımızla genetiğimize uygun ve FRENLEMEYECEK bir sistem çalışması niçin kötü olabilir ki?
Gören duyan da ABS yi icat ettiğimizi zanneder smile ifade simgesi
Elin kullanmadığı sistemi iyi diye kullanıyoruz işte... smile ifade simgesi
Cumhuriyetin kuruluşunu Batı tipi bir medeniyet hedefiyle gerçekleştirdik. Batı tipi devlet o günün anlayışıyla ulus devletin üzerine oturuyordu. Ulus devlet ise etnisite gerektiriyordu. Bu etnisiteye dayanmak dışlayıcılığı ortaya çıkarıyordu. Aydınlanmacı ulus devlet anlayışı inanç değerlerini önemsizleştirdi. 1921'den sonraki anayasalar sadece etnik anlamda değil, inanç ve kültür değerleri anlamında da dışlayıcı anayasalardı.
Tıkanan her durumda ya Laiklik ya da İrtica ortaya niçin atılıyor ? Başarıya gidilen yol veya dönemlerde neden birileri sistemin boşluğundan faydalanıp sisteme el koyabiliyor, kamuda işler neden tuhaf bürokratik engellere takılıyor,
anarşistler neden kahraman ilan ediliyor ; Anarşistlerin kısıtladığı hayatlardan neden bahsedilmiyor idi frown ifade simgesi
Bakın aşağıda makul bir özet var......
isimleri azıcık unutun;
önyargılardan kurtulun ; sisteme bir bakın.....fayda mı zarar mı ? ne tartışılabilir asıl üzerinde konuşulması gereken bu.......
Yasama sizce görevini yapabiliyor mu ?
Yapabilse istediği kanunu niçin çıkaramıyor?
Kanun ile ilgili komisyonlar neden tıkanıyor ?
Yürütme ise yasamanın kanunlarını ne şekilde uygulayabiliyor..
Yargıda ise keyfi müdaheleler yok mu?
Hele hele bir de PARALEL ile birlikte ; üzerine MUHALEFET te tuz biber...;
Kuvvetler ayrılığı ilkesi ; gizli kapılar ardında Kuvvetler birleşmesine ve KASET pazarlıklarına girmiyor mu smile ifade simgesi
Modellere bakıldığında bariz olan ;
Devlet başkanı doğrudan halk tarafından seçilir.
Yürütme organı tek kişiden meydana gelir.
Yürütme yasamanın güvenine dayanmaz.
Ayrıca;
Yürütme yasamayı feshedemez.
Yürütme organında görev alan bir kişi aynı anda yasamada da görev alamaz.
Başkan, yasama organının çalışmasına katılamaz.
Toplum olarak her dönem ve her an birinin konuşmasını ve peşinden gitmeyi benimsemiş olan bu millet; maalesef ve maalesef özellikle 2002 den beri söylenen her icraata karşı çıkan muhalif liderlerin sözlerine alkış tutmakta...Örneğin Başkanlık....; ""Başkan yaptırmayacağız"" ile ""Başkanlık sistemine hayır""
çok farklı,ve enteresan olan da BAŞKANLIK nedir? ve başarılı ülkelerde nasıl uygulanıyor bilmeden,düşünmeden,negatif ve pozitif yönleri incelenmeden sadece
BAŞKAN YAPTIRMAYACAĞIZ cümlesi etrafında toplanmak bana göre saçmalık...
Ve bu cümleyi dile getirenlerin etrafındaki kitle de alkış tutuyor...
Mantık olarak ta alkış tutanlar dile getireni LİDER olarak kabul ediyorlarsa, zaten her yerde başkanlık var........
kurgulanması gereken orta fayda ;
Ayrıca"" İnna lillahi ve inna ileyhi raciun"
"Şüphesiz Biz Allah’tan Geldik ve Şüphesiz Dönüşümüz O’nadır" ..
Muhim olan DEVLET in devamlılığı değil mi?
OLMAZ,OLAMAZ,İZİN VERMEYİZ,KAN DÖKMENİZ LAZIM gibi salak saçma açıklamalarla kitle galeyana getirilemez..
Bunları çok yaşadık ; ve Artık zaman kaybına tahammül olmamalı..
Muhalefetin bir önerisi var ise ; şikayet değil , ya da beni seçerseniz söylerim tarzında değil ; Ülkeyi düşünüyorsa makul ve aidiet duygusu içinde hareket etmeli;
Aksi HAİNLİK ve ŞEREFSİZLİKTİR...
uzattım belki ama bakın aşağıda bir kaç maddede açıklama mevcut... (aşağıdaki maddeler kısmen alıntıdır)
-Türkiye'nin tarih boyunca başkanlık geleneği var. Yerelimize bakın, mahalle muhtarı, belediye başkanı, kalkınma bölgeleri... Anadolu insanında da başkanla sorun çözme kültürü var. hatta okulda sınıf başkanlığı ile başlamıyor mu ?
-Meclis şu an tamamen yürütmenin kontrolünde çünkü milletvekilleri güçsüz durumda. Grup başkan vekilleri ne derse onu yapıyorlar. Oysa Başkanlık sis teminde, hele de dar bölge sistemi ve geri çağırma yetkisi getirilirse milletvekilleri daha fazla sorumlu luk üstlenir.
-Denge ve denetleme meselelerinde de başkanlık sisteminin üstünlüğü var. Meclisin görevi hükümeti denetlemektir. Parlamento çoğunluğunu oluşturan parti içinden çıkmış bir hükümetin kendi parlamen terlerini objektif bir şekilde denetlemesi mümkün değildir.
-Başkanlık sisteminin en önemli özelliklerinden biri başkanın kanun teklifi verme hakkı olmaması. Obama 7 yıl boyunca bireysel silahsızlanmanın daraltılması için müthiş çabalar harcadı ama kabul etmediler. Bu da katı kuvvetler ayrılığı sisteminin getirdiği bir şeydi. Yani başkanlık sisteminde baş kanın parlamento çoğunluğunu şimdiki başbakanın kontrol ettiği gibi kontrol etme ihtimali son derece düşüktür.
-Başkanlık sisteminde halk, hem yürütmeyi hem de meclisi belirler. Hükümet ve koalisyon derdi olmaz. Kriz çıktığında da halka gidilirse milli egemenlik her aşamada devreye sokulmuş olur.
-Başkanlık sisteminde Bakanlar Meclis'ten değil, dışarıdan seçilir. Dola yısıyla en iyisini seçme imkânına sahip olursunuz.
-Şu anki sistemde siyasi partiler sadece seçim çalışması yapmaya odak lılar. Oysa gerçek anlamda toplumun ihtiyaçlarını siyasete dönüştürmenin aracına dönüşmeliler. Baş kanlık sistemi bu imkânı getirecek.
-Mevcut düzende bütçe kontrolü meclise hükümetin kontrolünde geliyor. Uygulamayı da hükümet yapıyor. Başkanlık sisteminde ise bütçeyi gerçekten meclis yapıyor. Çatır çatır da hesabını soruyor

30 Nisan 2016 Cumartesi

yok yavv

Anarşizm hak aramaymış; ve aslında adı da Devrim miş ?
Yeşil parka devrim sembolü imiş….
Yok Yavvv.....
Altı üstü bir mont ; renk ile model ile ne işi olabilir ki? Mantıklı ve makul de değil….
Ancak kişinin fikri ne ise zikri de o olur misali ;  telefon kulübesine giren “Clark Kent” misali uçuk kaçık antikapitalist devrimci tiplemesindeler…ha bana sorarsanız oradaki anarşist te “Lex Luthor”
İşte bu nedenle kıla tüye göre kavramları kendileri oluşturup Anksiyete ile Şizofreni arasında gidip gelirler…
Peki bu moda akımını başlatan,lanse eden,üreten ve sunan kim ?
kapitalizm değil mi?
Hem de öyle bir kapitalizm ki ; Devrimci sosyalistlerin çoğu günümüzde pkk ile kankalar.Hani ortak düşmanları DEVLET ya !!!
Yahu samimiyseniz ; Kapitalizme hizmet etmeyin..bu kadar basit;
Daha bir de araları renklendirip çevreci Anarşist olurlar…Brom ve fosfat içerikli poliüretan “New Balance” ayakkabıları ile ; içten yanmalı motorlar ile ,yine “Nylon”kumaş içeren ve ortama karbon salınımı veren giysi ,ellerinde sigaralar ile Çevreci olduklarını belirtirler…Haa Android veya İOS işlemcili cep veya tabletlerini de Devletin ürettiği elektrikten ŞARZ ederek oraya gelmişlerdir..
Ha haa haaaa….
Al bir bağ evi, ek biç ye iç sıç…..ama milletin içinde değil ….
Hizmet ettikleri kesimin legal illegal kazançlarına 2 veya 4 yıl süreyle koşulsuz biat…
Bu sayede ülkemizde 2 veya 4 yıllık devrimciler hiç bitmez…özellikle sözel bölüm anarşistlerinin daha fazla olmasının nedeni nedir acaba?

Üniversitede bir özenti ile sözde devrimci olup haki mont (Yeşil Parka) giyerler sonra diplomayı alıp mezun olunca o mont gider yerine haki renk “Barbour” gelir.. Alt devre üst devre misali ; alttan gelen anarşistlere de Avukatlık yaparlar!!!.
Ne istediklerini kendileri de bilmez.
Ne hikmetse çoğu sıkı işte çalışmaz çalışamaz.
İşten çok laf üretirler.
Devrimci gençlik niyeyse memleketi hep kafe v.b yerlerde kurtarır ve ileri götürür.
Hele hele bu şekilde ileri götürürken kendileri gibi düşünmeyenin karşısına çıkıp ahkâm keser , üretilene karşı çıkar sanki kendileri fazlasını üretmişler gibi…
“Armut biş,ağzıma düş”
Bir gün kütüphanede ,bir gün fakültede gelişmek ve geliştirmek için ,üretmek için bir araya gelen öğrencilerle istişare yaptıkları  görülmemiştir.
Kızlar erkek gibidir onlara göre bu hürriyettir ama ileride bu tip kızı kimse beğenmediği için(evlilik değil sadece aşk meşk içinde bunalıma girerler. 
Kendileri gibi düşünmeyene de en kolay yol olan ; taciz suçlamasını yöneltip standart sloganları notalara dökerler
Halka hizmet için yapılmış tesisi ve araçları tahrip etmek en büyük hobileridir.
Mahalli idarenin parkından çiçek kopartmak, hatta kopardıktan sonra kalanı tepelemek Devlete karşı en büyük başkaldırıdır.
Eşitlik ve adaletten bahsederler ama niyeyse bunların gösterisinden en çok sözde hakkını müdafaa ettiği esnaf ve halk zarar görür.
Gazete bir köşe yazarlığı veya hususi sektörde güzel bir iş bulundu ise mazi kalemle çizilir devrimci en büyük kapitalist ve düzen yanlısı oluverir bir anda.
Patron olursa bu devrimci kardeş piyasanın mütedeyyin kılıklı görünen patronları ile birlikte çalışanı ezme ve hakkını yeme yarışında mücadele ederler. Vergi ve SGK primi kaçırma harekatları hariç.

Kaale alınmamanın verdiği netice ile kendine kimlik arayan ve bende varım demek isteyen bir güruhtur devrimci geçinen bu kardeşler. 
Espri yetenekleri karşıdaki ile alay etmekten ibarettir…
Sadece şu soruyu bir sorsalar ya da sorabilseler işte o zaman makul ve kıyas yapılabilecek bir tartırşma ve sonuç platformları oluşacaktır…Örneğin : “Münazara”
“yahu biz bizimle aynı düşüncede olmayanları aşağılarken, Devlete de makul yollarla değil Çapulculuk ile kafa tutarken Biz ne ürettik ? ,ne geliştirdik ki kafa tutuyoruz… Devlet ve üreten topluma legal olmayan yollarla her türlü baskı kurarken ;
ihtiyacımız olan şeyler ağaç dalında yetişmiyor…iyisi mi biz de üretelim, gelişelim ama slogan ve pankartlarla,yeşil parkalarla değil….Teori,fikir,Planlama ve icraat ile……En önemlisi Edep ve Haya ile”

29 Nisan 2016 Cuma

anlarlar mı?

Dikkat ettiniz mi ?
özellikle ideolojisi sol olup ve şimdi de terörist destekleyen söylemlerle HUMANİST takılıp,Devleti yönetenlere sözel ve fiiliyatla edep sınırlarını zorlayan açıklamalar yapıp;faşizan ve anarşist düşüncesiyle DEMOKRASİ kurallarını bilmeyip, bez parçası,çerçeve,kadehlerle poz verip bu pozların çağdaşlık olduğunu zannedip
**imkânım olsa bu ülkede bir dakika durmam giderim diyenlere...
e gidin o zaman, ne duruyorsunuz.....
ama işin aslını kendileri de biliyorlar;
**gidecekleri yer yok
**gitseler yapacakları iş yok
**iş yapsalar buradaki gibi gelir yok
**gelir olsa vergiden kaçamazlar
**Devlete ahkâm kesemezler
**Çapulculuk yapamazlar ; anında sınırdışı edilirler
e o zaman size mi bırakacağız bu VATAN ı ,
Pisliklerinizi temizleteceğinize ,bir de pisletmeyelim deseniz iş tamam;Edep ve haya temizliğinden başlayabilirsiniz....

27 Nisan 2016 Çarşamba

Aşşağılık İngilizler

İngiliz tarihçisi James Morris, "Kut ul Amare" kaybını "Britanya (İngiltere) askeri tarihindeki en aşağılık şartlı teslimi" olarak tanımlamıştır.
İşte Çanakkale Zaferinden önceki bu zafer ; Aşşağılık İngilizlerin En aşşağılık şartlı teslimi olduğu için ; Bizdeki Aşşağılıkların zoruna gitmektedir..
Ancak amman uyanmasınlar diye ecdadı lağvetmeye çalışanlar ;
Chester ve Sykes Picot çatısında Lozan dan Marshall a , Truman dan Nato ya nakış işlemişlerdir...
Nakış naylon ; Artık biliyoruz !!!

Girip alır ve çıkarız

BM Şartı’na göre bir devletin egemen bir başka ülke topraklarında askeri müdahalede bulunması ya Güvenlik Konseyi kararını ya da söz konusu ülkenin çağrısını gerektiriyor. Bu koşulların oluşmaması durumunda yapılacak bir harekat, Türkiye’yi işgalci bir ülke konumuna düşürecek bir gelişme olarak görülecektir....
ama enteresan olanı ise bu şartlara göre işgalci konumuna düşürülmek istenen ülke olma ihtimali yüksek iken ; bir kaç terörist grubun kendi ülkesini peşkeş çekmesine izin veren Suriye rejiminin durumu alenen sokak ortasında fuhuş yapmakla aynı...... zaten asıl amacın da bu olduğunu anlamamak için aptal olmak lazım ;
Bir diğer İroni ise savaşa hayır,ya da Türkiye nin Suriye de ne işi var diyenlerin ekmeklerine yağ çalınmış misali şimdi de savaş çığırtkanlığı yaparak Kilis i galeyana getirme çabaları da ülkeyi bu duruma düşürmek istemeleridir....
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Dünya "5" ten büyüktür diyerek PR çalışması mı yapıyor zannediyorsunuz ?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti İslam İşbirliği Teşkilatına başkanlık ederek Yobazlığa yol mu açıyor zannediyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti güvenli koridor diyerek kendine bağ bahçe bostan mı açacak zannediyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti TANAP ile çim sulaması mı yapacak zannediyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerdeki hainlerin kellesini almadıkça bu çığırtkanlık bitmez, biter ama uzun sürer.....
Türkiye Cumhuriyeti Devleti girip alıp kalmalı ...ama "devekuşları"nın ya kellesi gitmeli ya da kumdan kafalarını çıkarmalılar...Çıkarırlar mı ? çıkarırlarsa Girip Alır ve Kalırız bu kadar NET.....
"Devlet tüm inanç gruplarına, inançlarını yaşama hususunda eşit mesafededir. Laiklik budur."
Recep Tayyip Erdoğan
"Laiklik ,Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürluğü demektir"
M.Kemal Atatürk
"Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir."
TC Anayasası 25.madde
Bunlar şahsi görüştür , ve anayasaya uygundur..
ve ikisi de DEVLET Adamıdır !!!
Ancak ; Fransızca,İtalyanca,Eski Roma,Latince,Yunanca vs aynı kelime kökünden türeyip farklı anlamlar kazanan,kazandırılan bu terimin anlamını bile sadece kendi ütopyalarına göre yorumlayanlar mantık olarak ta bocalamaktadırlar....
Toplama olunca böyle olur smile ifade simgesi
Devlet yönetiminde ise esas olması gereken;
Yasaların "umur'u diniye"ye uygun olmasıdır...
Bu da Allah ın emirleri,Kuran ı Kerim in hükümleri,Peygamber efendimizin kavlidir....
Ancak tek bir kelime LAİKLİK anlamında bile tereddüte düşenler ; Allah ın emirlerini de yanlış yorumla yarışanlarla aynı kafada..
İşte o zaman; Laikliği yanlış yorumlayan zihniyet;
Yine yanlış yorumlanan Allah ın emirleri ile ŞERİAT ı yaşadığını zanneden ülke veya kesimleri örnek alarak hakaretler ve anarşizme yol açarken ;
Aynı keza çıkarlarına göre dini yorumlayan zihniyet te bu kesme kafa tutmakta..
Bakınız Allah zülcelal i vek ikram ne buyuruyor ; Dinde zorlama yoktur. Gerçek şu ki doğruluk ve sapıklık birbirinden ayrılmıştır.
Bakara Suresi 256
Din adına yapılan zulüm de dinsizlik adına yapılan zulüm de insanların yaratılışına aykırı yollara götürmektedir. Kuran’ın ortaya koyduğu din, bu iki zulüm yolundan da kurtuluşun reçetesidir.
Anladınız mı?
Allah Şura suresinde :konsey, meclis, kurul, encümen, danışma kurulu, divan dan bahsediyor.
Allah Mümtehine ve Maide suresinde ; Adaletten bahsediyor.
Allah Nisa suresinde : yöneticiden , Emanet ehlinden bahsediyor
ve daha niceleri....
İşte Şeriat budur !!!
İşte Laiklik değil Layıklık budur !!!